30 Ağustos 2010 Pazartesi

DÜŞ YORGUNU/GÜLNAZ ELİAÇIK


Hiç sevmedin sen beni… Darağacına kurulmuş düşler sokağında geçti ömrüm, söyleyeceğin tek bir sözü beklemekte gönlüm…

Puslu bir suskunluk var şimdi gözlerinde. Hiç gülmezdi yüzün, kaşların her daim çatıkdı gönlüme.

Sen beni hep çok gördün kendine, az geldim kendime, yetemedim yine düş sokağında darağacı kurmuş gönüllere.

Düş yorgunu hayaller satıyorum alan çıkmayacak mı? En indirimli fiyatıyla hem de, kredi kartına on aşk taksidiyle! Yağmur yağmış biraz üzerine, rüzgâr değmiş tenine ama ütüsü hiç bozulmamış, dikişi sağlam bir düş satıyorum size. Alan yok mu yine?

Küçücük bir kız çocuğuyum hâlâ, izin verselerdi düşler kuracaktım yarınlara… Sıfır beş yaş arası aşkım sürüyor hâlâ ama sen hiç bakmadın bana! Soğukluğunla mundar ettin bende ki sevdayı da!

Yorgun düşler var gönlümü kiralamaya aday, fiyatta anlaşamıyoruz yine! Arkasına baka baka uzaklaşan düşler var ellerimde! Düşler sokağına yarınlarımı bırakıyorum yine. Mümkünü yok muydu beni biraz sevmenin, sevmesen bile sever gibi görünmenin? Bu kadar zor muydu iki kelimelik bir cümleyi kurmak. Ah! İşkence ettiğin yanlarım, ruhumda bıraktığın izbe yaralar…

Bir çocuk bunca yenilgiyi nasıl taşırdı ki omuzlarında? Ben taşıdım baba, sevgiziliğine rağmen sevdim seni. Geceleri üzerimi örtmedin belki ama düşlerim başkahraman olarak hep seni seçti.

Başımı okşadığını hiç bilmem nedense. Oysa saçlarım parmakların arasında ılgıt ılgıt gezinmek istemişti. Anadolu’da böyleydi erkeklik belki de, uyuduğumda severmişsin beni, annem hep öyle söylerdi.

Sahi geceleri üzerimi çok açar mıydım baba, geceleri uykunu bölüp kaç kez üzerimi örttün acaba? Bir kerecik olsun üzerimi örterken uyanmayı dilemiştim küçük ölüme yatmadan daha? Hiç uyanamadım ama görmedim hiç üzerime eğilişini.

Ayaklarına terlik giy, sırtına hırka, deyişin hala kulaklarımda. Hadi şimdi de söylesene baba, kulaklarım o azarlı sevgiyi istiyor yine. Sen en çok azarlarken severdin beni de.

Sen yoksun, ayaklarımda ki terlikler yine masa altına tünemiş, hırkalar askıları ısıtır oldu, üzerine al diyen yok ya sırtıma giymek gelmiyor aklıma!

Toprak bizi yendi bana, toprak bizi yendi!

Her gece düşlerimde sarıldığımsın artık benim, saçlarımı usulca kavrayan, dizlerine yatırıp devler ülkesinden masallar anlatan, ellerim üşüdüğünde iki elinin arasına alıp nefesiyle ısıtan adam; babam!

Bir kere olsun kokuna bulanmak istiyor tenim. Öpmek istiyorum yüreğinden seni, kaldır buzları aradan. İçimdeki sevda beklerse az daha küfünden sevilmeyecek!

Kırpık hayaller var ellerimde, çocukluğumdan kalma yaralar. Akşam gezmelerinin dönüşünde salıncakta sallanan bir kız var düşlerimde. O salıncağın yerini otopark yaptılar şimdilerde. Hayallerimin üzerini örtemedi ama hiç kimse. Yol ağzından geçerken o salıncağın sokağı inleten gıcırtısı hâlâ üzerimde…

Şimdiler de seni sana yazıyorum ha bire! Ellerimde kalan hiçbir şey yok sana dair ama içimde hatıran öyle çok ki. Tek bir günü bekliyorum babam, sadece o günü sana sıkı sıkı sarılacağım ve hesapsızca ağlayacağım o günü.

Gün geceden doğarmış ve gece yine güne dönermiş. Birbirimizi hırpalayıp yine soluğu kendimizde almamız gibi. Ne diyorlardı buna şimdiki adıyla, hah! Tamam, buldum baba ; “Kuşak çatışması” deniyordu galiba!

Kuşaklar arası otobüslerde inecek ortak bir durak bulamadık belki de. Ama hiçbir zaman yalnız bırakmadık da birbirimizi.

Şimdi yokluğun sıfırın altında eksi on derece! Buz tutum sensizlikte! Bunca yazarken sana yüreğimin buzunu eritecek bir cümle arıyorum belki de, yok ama! Sensizken kurulan her cümle bile öyle yavan ki!

Olsan şimdi yanı başımda, televizyon seyrederken söylensen yine, siyasetçilere sövsen, futbolculara taktikler versen, gece yarılarına kadar politik tartışmalar izlesen. Bana yine saati hatırlatsan… Ah ah , keşke yanımda olsan.!

Şimdi “gücüm ne toprağı yenip sensizliğe ulaşmaya yetiyor” ne de yokluğuna katlanmaya!

Bana dair ne düşlerin vardı kim bilir, hepsini yıktım, bir şey olmaktan çok kocaman bir hiç oldum. Göğsünü kabartacak bir eylemim olmadı, kızdın bana. Sözlerinle yaraladın, yaralar kabuk bağladı baba, nerdesin? Çağırsam duyulur mu sesim? Sesime ses verir misin?

Her gidişin bir sebebi vardır ya babam, senin sebebin neydi? Kimler üzdü seni de ilk defa “bir şey istiyor musunuz akşama” demeden çıktın evden. Eve dönme saatin geldiğinde kulağım hâlâ kapıda bekler, sanki geleceksin diye. Kabullenmiyor gönlüm gelemeyecek kadar uzağa gittiğini.

Gittin, ardında kocaman bir yokluk bıraktın ellerimde. Düş yorgunu hayaller taşıyorum sana dair sol yanımda. Ve sıcaklığını isminin yazdığı o buz gibi taşta saklıyorum hâlâ…

Oysa neler düşlemiştim adına, yokluğunu varsaymak bunca söyletiyorsa beni varsayımdan çıkan bir yokluğu düşlemek gelmesin hiç aklıma!

Gülnaz Eliaçık
Ocak-Şubat 2009

Bu güzel yazı için canım arkadaşım Gülaz Eliaçık'a teşekür ederim .

1 yorum:

  1. Canımsın ben teşekkür ederim asıl, ilgine sevgine, yüreğine...

    Daha güzellerini senin kaleminden okumak dileğiyle...

    YanıtlaSil