25 Ağustos 2010 Çarşamba

Listemdeki Kitaplar ...

Uzundur kitap alıp okuyammaış bir kişi olarakdan hayalini kurduğum bir kaç kitap ...Gözü kör olsun bu parasızlığın ne diyebilirim ki başka :(








Arka Kapak

Ahmet Ümit'in beklenen romanı İstanbul Hatırası 1 Haziran tarihinde okurlarla buluşuyor. Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit'in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor.
Kitabın bir başka önemli özelliği de İstanbul hakkında son derece detaylı bilgi içermesi. Kurgunun içine yerleştirilen bu bilgiler hem okumayı daha meraklı hale getiriyor hem de tarih aracılığıyla çok günümüzün dışındaki öykülerin de kurguya yerleşmesine imkan tanıyor. Böylece Ahmet ümit'in İstanbul Hatırası adlı romanı, başka başka dönemlerin öykülerinin eşliğinde, günümüz İstanbul'unun geniş bir panoramasını oluşturuyor. Tutucusundan modernine, eski İstanbullusundan yeni göç etmişine, milliyetçisinden gayrı Müslim'ine varana dek İstanbullu diye adlandırılabilecek herkes bu kitabın içinde kendi öyküleriyle birlikte İstanbul'un devasa çarklarının dişlilerini dile getiriyor. Binlerce yıllık tarihiyle İstanbul başrolü oluştururken romana girip çıkan her karakter de İstanbul'un nasıl İstanbul olduğunu aktarıyor.


Yazar:Ahmet Ümit

Sayfa Sayısı: 590
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları




İnci Aral
TURKUVAZ KİTAP

Acısını suskunluğa dönüştüren bir çocuk, kaybettiği annesiyle kâğıt üzerinde yeniden karşılaşıp onun küçük bir ajandaya düştüğü duygu ve hatırlayışların diliyle edebiyatı keşfettiğinde nasıl olup da kendi sesini duymaya başlar?

İnci Aral, otuz yılı aşan edebiyat uğraşının bu noktasında duruyor ve Tolga Meriç’in sorularına verdiği yanıtlarda kendini, tıpkı romanlarından birinin kahramanıymışçasına irdeliyor. Parçalanıp dağılmış bir aile, beslemelerle paylaşılmış odalar, parasız yatılı okullar, mektuplar, yolculuklar, uçurumlar, şehirler, şarkılar ve tabii öldürücü aşklar ama hepsinden daha büyük bir aşkla bağlanılmış kitaplarla kâğıtlar.

"İnsan unutmak zorundadır. Ama bu unutmanın kendisi değildir. Unutmak yoktur," diyen İnci Aral’ın hem özel hem de yazarlık dünyasını okurun açtığı, yazıya adanmış kalbinin ve zihninin bütün odalarını tek tek dolaştığı bu anlatı, hayatına edebiyatın, edebiyatına hayatın ışıklarını düşürebilen bir yazarı daha iyi tanımak, yazdıklarının derinine girmek ve yazma tutkusunun ne olduğunu anlamak isteyenler için...






Bıkma Yaşa
Aydın Boysan


Bıkma Yaşa
Aydın Boysan
Aydın Boysan’ın 37. kitabı BIKMA YAŞA, zekâ ve neşenin keskinleştirdiği mizahla 89 yaşın hayat tecrübesini bir araya getiriyor. Dostlar ve anılar usta yazarın kalemiyle yeniden canlanıyor. Aydın Boysan okurlarını sadece geçmiş günlerde değil, yine dünyanın dört bir yanında dolaştırıyor. Sanat, mizah ve içki konusundaki sohbetle renklenen BIKMA YAŞA, Aydın Boysan’ın zaman ve evren konusundaki düşünceleriyle katı gerçeklere neşe katıyor...
(209 Sayfa)
Yazar : Aydın Boysan
Yayın evi : Is Bankasi Yayinlari






Kitabın Adı Kızlarıma Mektuplar
Kitabın Yazarı Emre KONGAR
Yayınevi ve Adresi Remzi Ktabevi, İstanbul
Basım Yılı 2001

KİTABIN ÖZETİ

Emre KONGAR bu kitabında; Amerika Birleşik Devletleri'ne eğitim-öğretim görmek amacıyla, birer yıl arayla giden ikiz kızlarına hitaben yazdığı 22 mektubu okurlarıyla paylaşmaktadır. Mektuplar; her ne kadar hasretlik ve gurbette olmaktan dolayı duygusal öğeler içerse de, yazarın baba kimliğinden daha çok bilim adamı kimliğini ön plana çıkarmaktadır. Okur, kitapta, yazarın kızlarıyla doğumlarından bu yana olan ilişkilerine göz atma fırsatı bulurken aynı zamanda büyük kentte yaşayan, ebeveynleri çalışan çocukların dünyasını inceleme ve bunları Türk toplumu açısından değerlendirme olanağı bulmaktadır. Mektupların hemen hemen hepsi "Sevgili Kızlarım" hitap sözüyle başlayıp "...babanız" imzasıyla bitmekte ve okur çok rahatlıkla "kızlarım" sözcüğü yerine kendi adını koyup mektupların muhatabı, "...babanız" sözcünü değiştirip bir anda mektupların yazarı durumuna gelivermektedir.

Bir babanın çocuklarıyla birlikte geçirdiği yılların ardından, onlar evden şu veya bu nedenle ayrıldıklarında kendisiyle hesaplaşma zamanı gelmiştir. O halde yapılacak ilk iş kendisini sorgulamak olmalıdır. Birlikte geçen yılları irdeleyip "daha nasıl yararlı olabilirdim?" ve "çocuklarıma daha fazla katkı yapmanın yolları nelerdir?" sorularının yanıtlarını arayarak ulaştığı sonuçları yine onlarla paylaşması gerekmektedir. İlk mektuplardaki duygusallık, "keşke şunları yapsaydım da bunları yapmasaydım" ikilemi şeklindeki iç hesaplaşma öğeleri, daha sonraki mektuplarda yerlerini, evden ayrılan çocukları belirli süre göremeyecek olmaktan kaynaklanan koruma ve yol gösterme içgüdüsüyle oluşturulmuş öğütlere bırakmaktadır.

Mektuplar, gidenle kalanın birlikte geçirdiği yılları irdeleyen, mektubu yazanın kendini sorguladığı hatta tüm yaşamı analiz ettiği ve ulaşılan sonuçların paylaşıldığı en yalın dille yazılmış, samimi itirafları ve yaşam sentezini kapsayan yazın eserleridir.

İnsanlar zaman zaman evlerinin pencerelerine gelip gece dışarısını seyrederler. Her yanan ışık bir evi, her ev bir aileyi, her aile birçok yaşamı barındırır içerisinde. Kim bilir o evlerde yaşanan sevinçler ve üzüntüler nelerdir? Ne tür olaylar ve duygular yaşanıyordur? Oysa tek başına bakıldığında her yaşam ayrı bir bireye aittir ve ona özeldir. Dolayısıyla birey zamanın ve mekânın sonsuzluğunda aslında yapayalnızdır. Bu yalnızlığı en iyi genç kızlarımız algılar. Çünkü onlar; hem bu evrensel düzenin, dünya denen küçük gezegendeki yaşam biçimini, insanlığı sürdürmekte çok önemli bir işlev sahibi olduklarının bilincindedirler, hem de erkeklerden ve yetişkinlerden daha duyarlı olduklarından, içinde bulundukları evreni, bedenlerinin ve ruhlarının her zerresinde hissederler.
Böylesine üstün bir işleve, hatta insanlığın devamını sağlamaktan tek sorumlu olarak kendisini gören genç kızlarımız ne kadar özgürdürler? Aslında, hür irademiz sandığımız şey, genlerimizin belirlediği iç güdülerimizden ve çevremizin koşullandırdığı alışkanlıklardan ibarettir. Erkek egemen toplumlar yüzyıllardır kızlarımızın özgürlüklerini engellemeye çalışmışlar ve günümüzde de bu çabalarına devam etmektedirler. Oysa başta erkeklerin, sonra da toplumdaki tüm bireylerin özgür olabilmeleri için kızlarımıza sonuna kadar güvenilmeli ve onlara tam özgürlükleri verilmelidir.

Kıskançlık, hürriyeti engelleyen en önemli öğedir. Zira pek çok kişinin öne sürdüğü gibi, erkeğin sevdiğini başkasına kaptırma korkusundan ya da rekabet duygusundan değil sadece ve sadece ilkel bir egoizmden kaynaklanır kıskançlık. Erkeğin kıskandığı, kadının konuştuğu ya da selam verdiği kişi değil doğrudan doğruya, kadının, erkeğin denetimi dışında yani özgür iradesiyle davranması olgusudur. Çünkü kıskanan ve bunu şiddet yoluyla dışarı vuran erkek, aslında ilkel bir anlayışla, kadını malı gibi gören, onun özgürlüğünü ve özerkliğini, kısacası, kadının da kendisi gibi bir insan olduğunu reddeden erkektir. Hiç unutulmamalıdır ki kıskançlık hele hele aşırı kıskançlık, sevginin değil, ilkelliğin belirtisidir ve hiçbirimizin ilkel olma hakkı ya da özgürlüğü yoktur.
Her genç kız güzeldir! Fiziksel görünüm şüphesiz insanın kişiliğinin önemli bir parçasıdır. Ama yüzümüzün ve bedenimizin her parçasını değiştirme olanağı sağlayan estetik ameliyatların artık çok yaygın olduğu günümüzde, iç dünyamız ve bunun yansıması olan tutum ve davranışlarımız bir insanı güzelleştiren ya da çirkinleştiren daha önemli öğeler halini almıştır. O yüzden yaşama gülümsenmelidir. Çevredeki insanlara pozitif elektrik verilmeli, sempatik olunmalıdır. Güzel olmanın bir başka yönü de empatik olmaktan yani kendimizi başka insanların yerine koyabilme yeteneğinden ve vicdani dengeleri yerli yerine koyabilmekten geçer. O halde güzel-çirkin kız ayrımı, sempatik ve empatik olanlarla duyarsız ve kaba olanlar arasındadır.

Kızlarının ABD'deki eğitimleri boyunca yazmaya devam ettiği mektupları topladığı bu eserinde; Prof.Dr. Emre KONGAR'ın, yıllar boyu, gerek devlet kademelerinde gerekse özel sektörde elde ettiği yaşam deneyimlerinin bir çoğunu bulmak olası. Kitap, bir babanın kızlarına duyduğu sevginin toplumun içinde ve dışında, onlara hiç bir karşılık beklemeden aktarmasının yollarını gösteren bir rehber olarak ele alınıp okunmalıdır.


Not : Diğer kitaplarını beğeniyle okuduğum Emre Kongar'ın bu kitabınıda çok merak ediyorum acaba busefer neler öğreneceğim diye...

4 yorum:

  1. Listemde almak istediğim bir çok kitap var ama şimdilik bu kadarsını kayda geçmek istedim :D

    YanıtlaSil
  2. İstanbul hatırasını yeni bitirdim canım.. şiddetle tavsiye ederim, süper bir kitap :)

    YanıtlaSil
  3. Uzundur aklımda ama tavsiyeler çoğaldıkça merak etmeye başladım doğrusu :)
    Tavsiyen için teşekkür ederim ayrıca:)

    YanıtlaSil
  4. İstanbul Haırasını yeni bitirdim ve çok beğendim... Ama okumadan önce mutlaka Ayasofya hakkında biraz bilgi edinmeni fırsatınız varsa hatta ziyaret etmeni öneririm.

    YanıtlaSil